
MERAL KEİGHOBADİ ÇOCUK-ERGEN VE YETİŞKİN DANIŞMANLIK

.jpg)
YAŞLILIK VE DEPRESYON
Dünya nüfusu içinde "yaşlı" kesime düşen insan sayısının giderek arttığı görülmektedir. Yaşam koşullarının iyileşmesi buna koşut olarak gelişen sağlık hizmetleri insan ömrünü uzatmıştır. Hızlı teknolojik gelişimle paralellik göstermeyen toplumsal değişmeler yaşlı insanın birçok sorunla karşılaşmasına neden olmaktadır. Toplumsal alanda ailenin yapısındaki değişme önemli değişikliklerden biridir. Büyük şehirlerde geniş aile yapısından çekirdek aile yaşama geçiş sonucu yaşlı kişi işlevini, önemini, saygınlığını giderek kaybetmekte ve ailenin dışına doğru itilmektedir. Bunun sonucu kimsesiz, büyük kentte yaşayan aile içinde barınması güç yaşlıya kurumlarda bakım hizmeti verilmeye başlanmıştır.
Yaşlılık bilişsel, fiziksel alanda bir gerileme, üreticilik rolünün bırakılması, sosyal konumda değişme, kişilerarası desteğin zayıflaması, sağlığın kaybı gibi döneme özgü sorunlarıyla bir kayıplar dönemi olarak tanımlanabilir.
Depresyon yaşlı nüfusu etkileyen yaygın psikiyatrik bozukluklardan biridir. Tedavi edilmediğinde erken ölüm, genel sağlık durumunda bozulma gibi olumsuz sonuçlar yaratırken, doğru tanınıp, uygun bir şekilde tedavi edildiğinde yaşlının yaşam kalitesini arttırmak mümkün olabilmektedir. Yaşlanma sürecinde beyinde gelişen nörobiyolojik değişiklikler ve diğer sistemlerde ortaya çıkan işlev bozuklukları bilişsel ve bedensel işlevleri etkilediği için yaşlıda depresyonun tanınması güçleşmektedir. Bedensel hastalıkların, zihinsel ve ruhsal diğer hastalıkların varlığı, bireyin genel sağlık durumu, kullandığı ilaçlar da depresyon tablosunu karmaşık hale getirmektedir.
Yaşlanmayla ortaya çıkan bedensel değişiklikler
Yaşlanma süreciyle serebral kan akımında, nöron ve sinaps sayısında azalma, glial hücrelerde artma, myelin kılıfında kalınlaşma, kan damarlarında aterosklerozis, kapiller fibrozis ortaya çıkmaktadır. Genom yapısında ortaya çıkan değişiklikler, protein sentezini ve glükoz metabolizmasını değiştirmekte, yine yaşla beyin metabolizması yavaşladığından enerji bağımlı bir süreç olan nöro-transmitter sentezi de azalmaktadır. Yaşlanmayla birlikte depresyondakine benzer şekilde, serotonin, dopamin, norepinefrin ve GABA'nın ve metabolitlerinin beyin konsantrasyonları azalmaktadır. Serebral kortekste asetilko-linesteraz ve asetilkolin transferaz azalmakta, MAO-B enzimi aktivitesi artmaktadır. Ayrıca hipotalamo-pituiter-adrenal eksen (HPA) ve sempatik sinir sistemi aktivitesi de artmaktadır.
Yaşlılıkta depresyona zemin hazırlayan etkenler Beyin yapılarındaki bu dejeneratif değişiklikler "bellek, dikkat, algı" gibi bilişsel işlevleri ve psikomotor aktiviteyi olumsuz etkilemektedir. Bu da başlangıçta duygusal dalgalanma ve şiddet gibi belirtilerle kendisini gösterebilmektedir. Yaşlılıkta görme, işitme, tat, koku alma, vibrasyon duyuları zayıflamakta, bu da algı netliğini azaltarak bilişsel bozukluklara katkıda bulunmakta ve günlük yaşam işlevlerini olumsuz etkilemektedir. Beyindeki bu değişiklikler yaşlıda depresyon, deliryum ve bunamaya yatkınlığı arttırmaktadır. Ayrıca sinir sistemi ile yakın etkileşimde olan bağışıklık sisteminde, özellikle otoimmun sistemde ortaya çıkan değişiklikler hastalık süreçlerini ağırlaştırmaktadır. Yaşlanmayla gelişen diğer fizyolojik değişiklikler ilaç yan etkileri açısından önem taşımaktadır
Yaşlanmayla ortaya çıkan psikososyal değişiklikler
Yaşlılıkta gücün, prestijin, fiziksel becerilerin, gençlik ve güzelliğin, arkadaşların, yakın ilişkilerin, cinsel olanakların, saygınlığın, sosyal yaşantı ve desteklerin azalması depresyonu hazırlamaktadır.
Yaş ilerledikçe bireyin yeterli, etkin, güçlü biri olarak yaşamını devam ettirmesi zorlaşmaktadır. Sahip olduğu etkin rolleri kaybedip, edilgin bir pozisyona yöneldiği bu dönemde, daha önce çeşitli kaynaklardan karşılayabildiği narsistik gereksinimlerini karşılamak güçleşmektedir.
Emeklilik bireyde travmatik bir yaşantıya dönüşmekte ve psikososyal kimliğini olumsuz etkilemektedir. Hızlı bilgi akışı ve değişimi, onun bilgilerini geçersiz kıldığı için artık gençlere danışmanlık yapması da söz konusu olamamaktadır. Yaşam deneyimleri aracılığı ile kazandığı bilgelik, yaşam tarzları ve toplumsal değerler oldukça değiştiği için anlamsız kalmaktadır.
Geleneksel toplumlarda yaşlıların sahip olduğu konum, modern zamanlarda ve toplumlarda değerini kaybettiğinden yaşlının artık bir işe yaramadığı düşüncesini geliştirmesi hemen hemen kaçınılmazdır.
Bunun yanı sıra birey yaşlılıkta varlığını inciten birçok talihsizlikle karşı karşıya gelmektedir. Sosyal ortamında yer alan önemli insanları, sevdiklerini giderek yitirmektedir. Çocukları evden ayrılarak, arkadaşları, yakınları, tanıdıkları ve en önemlisi eşi ölerek onu terk etmektedir. Bu obje ve ilişki yitimleri, alternatiflerin azalması, yenilik arayacak olanakların ve enerjinin kısıtlı olması ve uyum sağlama esnekliğinin azalması nedeniyle baş edilmesi güç yaş tepkilerine neden olmaktadır.
Diğer insanlara güven azlığı, şiddete maruz kalma korkusu, maddi desteklerinin azalması da onu toplumdan yalıtmakta, yalnızlık ve yabancılaşma duygularını belirginleşmektedir.
Sadece sevdikleri değil, sağlığı da onu terk etmektedir. Eski gücü kalmamıştır; gücü kendisine bakmaya bile yetmez hale gelmiştir. Hareket yetisi azalmış, artık "yardım eden, yetkin, veren" biri değil, "yardım alan" biri olmuştur.
Azalmış maddi olanakları da onu başkalarına bağımlı kılmaktadır. Büyük bir olasılıkla evinde yaşama olanağını kaybetmiş, her zamanki düzeninin dışında bir düzende yaşamaya başlamıştır.
Kendisine kalan yaşam süresinin bitmekte olduğunun, ölmekte olduğunun farkına varması da benliğinde başka bir tehdit oluşturmaktadır. Geride bıraktığı yaşam pişmanlıklarla, yaşanmamışlıklarla dolu olduğunda ölüm düşüncesi benliğini korkuyla yüklemektedir.
Bu değişimler yaşlı bireyin davranışlarına huysuzluk, inatçılık, bencillik ve cimrilik olarak yansıyabilmektedir. Bedensel sağlığın bozulması, fizik yetilerde yitim, sosyal yalıtım, gelir azalması gibi etkenlerin getirdiği bu negatif bilançolu değişim, bireyde depresyon tablosu ile sonuçlanabilmektedir.
Yaşlılıkta depresyon için risk etkenler
Kadın olmak, düşük sosyoekonomik statüde olmak, dul olmak, yalnız yaşıyor olmak, sosyal destek azlığı, bilişsel bozukluğa ya da kronik fiziksel hastalığa sahip olmak, günlük yaşam aktivitelerinde kendi kendine yeterli olamamak gibi koşulların depresyon için zemin hazırladığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.
Karsinoma, insuloma, beyin tümörleri, lösemi, pankreas başı kanseri, kronik diyaliz depresyona neden olabilmektedir.
Tiroid hastalıkları, metabolik hastalıklar, geç başlayan diyabet, hiperadrenokortisizm, hiperosmolar durumlar, kronik obsruktif akciğer hastalıklarına ikincil hiperkapni, hepatik ansefalopati, influenza, viral pnömoni gibi hastalıklarda bilişsel değişiklikler (bellek, dikkat, algı bozuklukları, öğrenme güçlüğü vb.) ve ikincil depresyon gelişme olasılığı fazladır.
B 12 ve folat eksikliği de yaşlılarda depresyon için risk etkenidir.
Nörodejeneratif hastalıklar da depresyon riskini arttırır. Vasküler demansta depresif semptomatoloji sık görülür.
Felç geçiren hastaların %10-30'unda depresyon görülmektedir. Lezyon sol frontal korteks ya da sol bazal ganglionda ise depresyon gelişme riski daha fazladır.
Parkinson hastalarının büyük bir bölümünde distimi ya da majör depresyon olduğu belirtilmektedir.
Uzun süreli antihipertansif, β-bloker, diüretik, digoksin, amantadin, levodopa, simetidin, glikokortikosteroid, östrojen preparatları, vincristin, vinblastin, hipoglisemik ajanlar, benzodiyazepin ye nöroleptik kullanımı da depresyona neden olabilmektedir.
Klinik görünüm ve ayırıcı tanı Biyolojik, psikolojik ve sosyal birçok etken bir araya gelip, santral sinir sisteminin düzen ve dengesini olumsuz etkileyerek depresyonu başlatabilmektedir.
Hangi nedenle başlarsa başlasın, nedenine bakılmaksızın depresyon süreci hastalarda benzer belirtilere yol açmaktadır. Ancak bireyin kişilik özellikleri, psikolojik yapısı, yakınları ve diğer insanlarla sosyal ilişkileri, içinde yaşadığı kültürün yapısı ve hastalığın biyolojisi hastalığın klinik tablosunu şekillendirmektedir.
Depresyonda sıklıkla görülen belirtiler
- çökkün duygudurum
- enerji azalması, psikomotor işlevlerde yavaşlama
- konsantrasyon güçlüğü
- iştah ve kilo değişikliği
- uykuların bölünmesi, uyku azlığı, sabah erken uyanma
- bedensel ağrıların ve yakınmaların artması
- yasamdan zevk almama
- üzüntü, gerginlik
- değersizlik düşüncesi
- kayıpla başa çıkma becerisini kaybetme tarzındadır.
Bu belirtilerin birkaçının iki hafta boyunca hemen her gün olması koşuluyla tanı konur. İleri yaşlarda depresyonda, duygudurum belirtileri olan hüzün, elem, üzüntü ön planda olmayabilir. Yaygın anksiyete, sinirlilik, huzursuzluk, çocuksu davranışlar, inatçılık, sürekli yakınma, sızlanma, aşırı talep edicilik de depresyonun maskeli görünümleridir. Böyle yaşlılar depresyonda olduklarını inkar etseler de işlevsellikleri azaldığı için ivedilikle tedavi edilmeleri gerekmektedir. Yaşlılarda görülen depresyonda bedensel yakınmalar ve endişeler daha ön plandadır.
Depresyonla ortak semptomları olan ya da depresif semptomların eşlik etmesine neden olan organik hastalıklar tanıyı ve tedaviyi güçleştirirler.
Psödodemansta hastanın dikkati dağınıktır. Düşünceleri bir şeylere takılıp kalmıştır. Psikomotor yavaşlama ve küntleşme vardır. Sorulara sıklıkla "bilmiyorum", "hatırlamıyorum" gibi yanıtlar verir. Depresyon düzeldikten sonra bilişsel semptomlarda düzelme görülmekle birlikte daha ileri dönemlerde demansiyel bir süreç gelişebilmektedir.
Anksiyete bozuklukları da depresyonla karışabilir.
Yas ve hüzün de depresyonu taklit etmektedir. Bu duygular kayba verilen insanca doğal tepkiler olmalarının yanı sıra, bireyin ruhsal gelişim sürecine, benliğinin bütünleşmesine katkıda bulunmaları açısından önem taşımaktadırlar. Birey kayıp yaşantılarıyla karşılaştığında yaşam ve ölümle yüzleşmektedir. Yaşamdaki kayıpların, hayal kırıklıklarının ve travmaların kabul edilmesi bu yaş döneminin gelişimsel görevidir. Ancak uzun süren ve bireyin işlevselliğini azaltarak günlük yaşamını sürdürmesini güçleştiren bir tabloya dönüştüğünde tedavi edilmelidir.
Depresyon tanısı koyarken ayrıntılı bir klinik öykü alınması ve fiziksel değerlendirme oldukça önem taşımaktadır. Yanlış tanı ve tedavi özellikle yaşlılarda kaçınılması gereken durumlardır. Çünkü yaşlılıkla ilgili fizyolojik değişiklikler ve fiziksel hastalıkların belirtileri depresyonun fizyolojik belirtileriyle karışabilir.
Depresyondaki kişiye yardımcı olacak neler söyleyebilirsiniz?
Bu konuda yalnız değilsin. Senin için buradayım.
Buna şu anda inanmıyor olabilirsin ama hislerin değişecek.
Nasıl hissediyor olduğunu tam olarak anlayamıyor olabilirim ama seni umursuyorum ve sana yardım etmek istiyorum.
Bırakmak istediğin zaman, kendine sadece bir gün, saat, dakika daha- elinden ne kadar geliyorsa- dayanacağını söyle.
Benim için önemlisin. Hayatın benim için önemli.
Sana yardım etmek için şu anda ne yapabileceğimi söyle.
Şunları söylemekten kaçının:
Her şey senin kafanda bitiyor.
Hepimiz böyle zamanlardan geçiyoruz.
İyi tarafından bak.
Uğrunda yaşayacağın çok şey varken ölmek neden?
Durumun için hiçbir şey elimden gelmez.
Toparla kendini artık.
Senin neyin var?
Şimdiye kadar daha iyi olman gerekmez miydi?
Depresyonlu hastanın ailesinin yapabilecekleri:
Depresyonlu olabilecek bir hastaya yardım için atılacak ilk adım, onun bir psikiyatriste, tercihen bir yaşlılık psikiyatristine başvurmasını sağlamaktır. Depresyonun kolayca tedavi edilebilir tıbbi bir rahatsızlık olduğu, yaşlanmanın normal bir evresi sayılmadığı önemle hatırlanmalıdır. Bu yüzden, hastalığın belirtilerini anlamak ve tanımlamak son derece önemlidir. Günlük yaşamı etkileyen belirtiler görüldüğü takdirde, her rahatsızlıkta olduğu gibi hekime danışılmalıdır.
Depresyonlu kişilerin çoğu ilgi, himaye ve desteği isterler, ancak korkarlar ve yardıma karşı koyabilirler. İntihara yatkın bir yaşlı kişinin yakınları ve arkadaşları anlayışlıdan çok daha öte olmalıdırlar. Evdeki ilaçları ve silahları yok etmek, kendine zarar verebileceği şekilde onu yalnız bırakmamak, doktorları veya psikiyatristi ile yakın işbirliği içinde tedaviye uymasına yardımcı olmak, gerekirse hastanede yatarak tedavisine destek olmalıdırlar.
Depresyonda bulunan kişiye ya da yakınınıza yardım etmek için yapabileceğiniz en önemli şeylerden biri, tedavi sürecinde koşulsuz sevgi ve desteğinizi sunmaktır. Bu, depresyon evresinde birbirinden ayrılmayan karamsarlık, düşmanlık ve asabiyetle baş ederken her zaman kolay olmasa da, şefkatli ve sabırlı olmayı da içerir.
Kişinin ihtiyaç duyduğu (ve kabullenmeyi istediği) şeylere elinizden gelen yardımı sağlayın. Yakınınıza randevular yapıp onlara gitmesinde, tedavi seçeneklerini araştırmasında ve tedavi şartlarını yerine getirmesinde yardımcı olun.
Beklentileriniz gerçekçi olsun. Depresyondaki kişiyi veya aile bireyini, özellikle ilerleme yavaş gerçekleşiyor ya da kesintiye uğruyorsa, mücadele verirken görmek sinir bozucu olabilir. Sabırlı olmanız önemli. İdeal bir tedavide bile, depresyondan bir gecede iyileşemez.
Model sunun. Depresyonlu kişiye ya da aile bireyinize kendiniz de öyle yaparak, daha sağlıklı, canlılık veren bir hayat sürdürmesi için teşvik edin, olumlu bir duruşunuz olsun, iyi beslenin, alkol ve uyuşturucudan uzak durun, egzersiz yapın ve destek almak için diğerlerine güvenin.
Faaliyetler için teşvik edin. Yakınınızı eğlenceli bir filme gitmek ya da sevdiği bir restoranda akşam yemeğine gitmek gibi canlandırıcı faaliyetlere davet edin. Egzersiz de bilhassa verimli olacaktır, bu nedenle depresif yakınınızı hareketlendirmeye çalışın. Birlikte yürüyüşe çıkmak en kolay seçenektir. Nazik ve şefkatli bir şekilde üsteleyin- cesaretiniz kırılmasın ve sormaktan vazgeçmeyin.
Mümkün oldukça beraber çalışın. Görünürde kolay işler depresif bir birey için başarması güç işler olabilir. Ev işlerinde yardım etmeyi önerin, ancak kendinizi harap etmeden elinizden geleceği kadarını yapın!
Tanıdığınız ve sevdiğiniz insanın intihar gibi zorlayıcı bir şeyi aklından geçirebileceğine inanmak zor olabilir ama depresyondaki bir birey başka bir çıkış yolu görmeyebilir. Depresyon değerlendirme yapmayı engeller ve düşünme işleyişini bozar; gerçekten aklı başında bir insanı, hissettiği acıyı sona erdirmenin tek yolunun ölüm olduğuna inandırır.
Depresyonda, intihar büyük bir tehlikedir. Uyarıcı belirtileri bilmek önemlidir:
- İntihar, ölmek ya da birisine zarar vermek hakkında konuşma.
- Zihni ölümle meşgul etme.
- Çaresizlik ya da kendinden nefret etme gibi hisleri dile getirme.
- Tehlikeli ya da kendine zarar veren davranışlarda bulunma. İşleri yoluna koyup vedalar etme.
- Hap, silah ya da başka ölümcül nesneler arama.
- Depresyon sonrası aniden sakin hissetme.
- Arkadaşınızın ya da aile bireyinizin aklından intiharı geçirdiğini düşünüyorsanız, onunla endişeleriniz hakkında mümkün olduğunca çabuk konuşun. ---- Çoğu insan konuyu açmaktan tedirgin olur ama intihar etmeyi düşünen birisi için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri konuşmaktır. İntihara meyilli düşünceler ve hisler hakkında konuşmak bir insanın hayatını kurtarabilir, bu yüzden, endişeleniyorsanız düşüncelerinizi dile getirin ve hemen uzman yardımı alın!
Uzm. Psk. Meral KEİGHOBADİ